Necip Fazıl Kısakürek

Necip Fazıl Kısakürek
NECİP FAZIL KISAKÜREK
 
HAYATI: 1904 yılında İstanbul'da doğdu... İstanbul Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümünü bitirdi. Yurt dışında tahsil gördü. Üniversite hocalığı ve müfettişlik yaptı... 1983'e kadar şiirler, senaryolar, romanlar, fikir eserleri yazmaya devam eden şair, (doğum gününe rastlayan) 25 Mayıs 1983 Çarşamba günü öldü.
 
EDEBİ KİŞİLİĞİ
Şair, fikir ve dava adamıdır. Üstat namıyla anılır.  Necip Fazıl, 23 yaşına geldiğinde, yazdığı "kaldırımlar"  isimli şiiriyle, sanat çevrelerinin takdirini toplamış ve bundan sonra adı bu şiirle anılmıştır: "kaldırımlar şairi." Şairin bu şiirine hakim olan duygu "yalnızlık, korku ve ölüm"dür. Necip Fazıl, şairliği; tiyatro, hikaye, roman yazarlığının yanı sıra, çıkardığı dergideki (Büyük Doğu) düşünce ve fikir yazılarıyla düşünce hayatımıza büyük katkıda bulunmuş, zenginlik katmıştır.
Not: Şiirlerini "ÇİLE"  isimli şiir kitabında toplamıştır.
Not: Şairin, 1934 yılında (29 yaşında), Şeyh Abdulhakim Arvasi ile tanışması, fikir hayatında ve yaşantısında büyük değişikliklere sebep olmuştur. Bu tesir, bir zamanlar karşısında olduğu bir dâvayı savunmasına, bu dâvanın bayraktarlığını yapmasına sebep olacak kadar etkili olmuştur. 
 
Necip Fazıl'ın Meşhur şiirlerinden biri "Sakarya Türküsü" isimli şiiridir.
Şair, bu şiirde, Anadolu'nun ortasından akan Sakarya Nehri ile bu vatanın inanan insanları arasında bir benzerlik kuruyor. Sakarya Nehri, nasıl ki bu vatanın içinden doğan ve  bu vatanın içinde akan bir nehirdir, nasıl ki bu vatanın bir parçasıdır, bizler de bu vatanda doğan, bu vatanda yaşayan insanlar olarak bu vatanın bir parçasıyız.
 "Sakarya Türküsü"nde  Sakarya, Anadoluludur. Tarihten bu güne Türk cemiyetidir. 
Sakarya köledir "kendi vatanında gariptir, Allah yolunun divanesidir."
 Yunus'un büyük ruhundan kopmuş bir çaresizdir. Kendisine sürekli kelepçe vurulan, akmasına engel olunan bir sembol ırmak halindedir.
Sakarya Nehri de, bu vatanın öz evlatları da, bu vatanda yabancı gibi, garip kalmıştır:
"Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya!" 
Şair, bu uzun şiirini, çile ve ızdırap çeken, horlanan, 'sürünen' bu vatanın, 'kaderleri aynı' olan bu evlatlarına  şu çağrıyı yaparak bitiriyor:
         "Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk, Sakarya!.."
Necip Fazıl'a göre sanat, Allah'ı aramaktır;
            Anladım işi, sanat Allah'ı aramakmış;
            Marifet bu, gerisi yalnız çelik-çomakmış...
 Necip Fazıl Kısakürek; daha çok hiciv şiirleri (taşlamaları) ile tanınan bir şairdir. 
Yaşadığı dönemdeki kötü gidişata karşı çıkan, buna engel olmaya çalışan Necip fazıl, bu kötü gidişatın faillerine karşı mücadele vermiş, bu yolda tutuklanmış, mahküm olmuş, ızdırap ve sıkıntı çekmiş ama yine de doğru bildiği yoldan geri dönmemiştir.  
Necip Fazıl, hayat pahalılığını şöyle anlatıyor;
 
Ölsen kefen pahalı,
Bilmem kaça patiska?
Yaşasan kaça pişer,
Bir tencere kapuska? 
(Öfke ve Hiciv)
 
Adaletsizliğin çirkinliğini şu beyitle ortaya koyuyor;              
Allah'ın on pulunu bekleye dursun on kul,
Bir kişiye tam dokuz, dokuz kişiye bir pul!..     
(Öfke ve Hiciv)
 
Şair, çektiği bütün sıkıntı ve işkencelere rağmen ümitli olmayı becerebilmiştir;
          
Kırılır da bir gün bütün dişliler,
Döner, şanlı şanlı çarkımız bizim.
Gökten bir el, yaşlı gözleri siler,
Şenlenir evimiz, barkımız bizim.
 
Yokuşlar kaybolur, çıkarız düze,
Kavuşuruz, sonu gelmez gündüze,
Sapan taşlarının yanında füze,
Başka âlemlerden farkımız bizim.
 
Kurtulur dil, tarih, ahlak ve iman;
Görürler, nasılmış, neymiş kahraman!
Yer ve gök su vermem dediği zaman,
Her tarlayı sular, arkımız bizim...

Ekleyen : dersimiz.com