Sanat Felsefesi (Estetik)

SANAT FELSEFESİ (ESTETİK)

Estetik kavramı 18. yy’da ilk kez A.G.Baumgarten tarafından kullanılmıştır. Baumgerten estetiği “güzel üzerine düşünme, onun ne olduğunu araştırma sanatı” olarak tanımlamıştır. Estetik eski Yunanca’da “aistheisis” sözcüğünden gelir ve duyusal algı, duyularla algılamak ve görmek anlamına gelir. Estetik duyusal alana ait bilgileri konusu içine alır, inceler ve araştırır. Ancak duyusal alandaki bütün bilgileri değil, güzellik olgusunun bilgisini ortaya koymaya çalışır. Buradan estetiğin konusu olan güzel sadece sanattaki güzellik değildir. Aynı zamanda doğadaki güzel de estetiğin konusuna girer. Bundan dolayı estetiğe “güzellik felsefesi” de denmektedir.

Estetik ile sanat felsefesi arasında bir ayrım yapmak gerekir. Sanat felsefesi insanın meydana getirdiği eserleri ele alan, sanata dair yaratmaların ve zevklerin anlamını inceleyen bir felsefe dalıdır. Estetik her güzeli (hem doğadaki hem de sanattaki güzeli) kendine konu edinir ve konusu daha geniştir. Sanat felsefesi ise sadece sanattaki güzeli kendine konu edinir, konusu estetiğe göre daha dardır ve sanatçının farklı toplumlardaki yerini ve işlevini araştırır, sanatçı-sanat eseri- beğeni gibi kavramları irdeler.

Sanat Eseri: İnsanda güzel duygular uyandıran duygu, düşünce ve hayal dünyasını geliştiren eserlere denir.

Sanat: Sanatçının nesnel olarak güzel olana değişik açılardan estetik bir şekil ve görünüm vermesi, onu yeniden oluşturmasıdır.Sanat estetik heyecan uyandıracak eserleri bize veren çalışmadır. Bu çalışmayı yaparak eser veren kişiye sanatçı denir. Sanat eserinin beğeni ya da haz duygusu yaratan özelliği estetik değerdir.

 Zanaat, maddi ihtiyaçları karşılamak için el becerisiyle yapılan iş anlamında kullanılır. Bu nedenle sanat ve zanaat birbirinden farklıdır.

Sanat konusunu, sanat tarihi, sanat sosyolojisi gibi bilim dalları da ele alır. Ancak onların sanata bakışı felsefeninkinden farklıdır. Felsefe sanatı bütün olarak ele alır, akıl ve mantık ilkelerine dayalı açıklamalar yapar. Her filozof kendi sistemi ile tutarlı olacak şekilde öznel sonuçlar ortaya koyar. Oysa bilimler sanatı nesnel gerçekliğin bir yönü olarak ele alır, bilimsel yöntemlerle inceler ve kesin sonuçlara ulaşmaya çalışır.

 

Sanatı Açıklayan Felsefi Görüşler:

Felsefi açıdan sanata bakıldığında akla gelen ilk soru şudur: ‘’Bir sanat eseri nasıl oluşur?’’ ya da “Sanatçı eserini nasıl ortaya koyar?” Bu soruya şöyle cevaplar verilmiştir.

Taklit olarak sanat: Sanatı, doğanın taklidi olarakgören bu yaklaşıma göre sanatçı doğada bulunanları eserlerine yansıtır. Bu yaklaşıma yansıtma (mimesis) teorisi denir. Yansıtma teorisinin en önemli temsilcisi Platon’dur. Ona göre gerçek dünya, idealar dünyasıdır. İçinde yaşadığımız dünya (fenomenler dünyası) idealar dünyasının bir yansıması, gölgesi ve bir kopyasıdır. dersimiz.com

Her sanat eseri sanatçı tarafından taklit edilerek oluşturulur. Sanatın yansıttığı şey asıl gerçekler olan idealar değil, ideaların kopyası olan nesnelerdir, duygusal dünyadır. Yani sanat eseri taklidin taklididir. O yüzden sanat bizi asıl gerçeklikten uzaklaştıran zararlı bir etkinliktir.

Aristotales’e göre ise sanatın konusu doğadır. Sanat doğanın başlamış olduğu şeyi insan eliyle tamamlamaktır. Bu nedenle sanat mükemmel bir etkinliktir.

Yaratman olarak sanat: Bu görüşe göre sanat mükemmel olanı arayan bir etkinliktir. Doğanın görünüşünde mükemmellik yoktur. Sanatçı doğadan yararlanarak mükemmeli arar. Ancak hayal gücü ve yeteneğini kullanarak mükemmeli ortaya çıkarabilir. BenedettoCroce’a göre sanatçı doğada modelini değil esin kaynağını bulur. Doğa güzelliği sanatçı tarafından müdahale edilip hayal gücü ile zenginleştirilerek ifade edilir.

Oyun olarak sanat: Buna göre sanat ile oyun arasında bazı benzerlikler vardır. Sanatın da oyunun da amacı kendi içindedir. Her ikisi de fayda amacı gütmez, her ikisi de insanı günlük korkulardan sıkıntı ve kaygılardan kurtarır. İnsanı özgür bir dünyaya götürür.Bu yaklaşımın en önemli temsilcisi Friedrich Schiller’dir.Ona göre “insan oynadığı sürece insandır.”

 

GÜZELLİK

Doğada ve Sanatta Güzel: Estetiğin temel kavramı “güzel”, temel problemi ise “güzelliğin ne olduğu” dur.

Güzellik problemini felsefede ilk olarak Platon incelemiştir. Platon’a göre “güzel bir ideadır” Güzelliğin mutlak ve değişmez olduğunu, doğada gördüğümüz güzelliklerin, güzel ideasından pay aldıkları oranda güzel göründüklerini düşünmüştür.

Aristoteles’e göre güzellik oran, uyum ve düzendir. Bu onların en büyük ayırıcı özelliğidir. Yani bütün içinde parçaları birbiriyle uyumlu düzenlenmiş, parçaları birbirine göre simetrik duran, bir de gereğinden fazla büyük ya da küçük olmayan varlıklar güzeldir. Aristo’ya göre güzel belli bir sınırlılığı gösterir. Bu nedenle algı ve kavrayış gücünü aşan yüce varlıklara, uçsuz bucaksız okyanus ya da çöllere güzel denemez.

Hegel’e göre güzellik “mutlak ruhun nesnelerde görünür hale gelmesidir.” Ona göre güzellik düşüncede, akılda, ruhta bulunur.

Kant’a göre güzellik hiçbir amaç gütmeden öne sürülen genel ve zorunlu hükümler alanıdır. Ona göre güzel, çıkarsız olarak hoşa gidendir. Güzel aynı zamanda herkesin hoşuna gitmelidir. Çünkü hoş olanda kişisel bir yan bulunur. Güzel olanda ise insanlar duygularını başkalarının da paylaşmasını beklerler. Güzel zorunlu olarak hoşa gitme özelliği taşır. “Güzel yargısı” evrensel ve zorunludur.

Doğadaki güzel ile sanattaki güzel arasındaki ilişki çok tartışılan bir konudur.

Natüralist ve realist düşünürlere göre doğa bütün güzelliklerin kaynağıdır. Sanat eserleri, doğadaki güzelliği yansıttığı ölçüde güzeldir.

Romantiklere göre ise doğal güzellik ancak sanat güzelliği yoluyla kavranabilir. Sanattaki güzellik insan yaratıcılığının sonucu ortaya çıkar. Bu nedenle sanattaki güzellik doğa güzelliğinden üstündür. Kant bunu “Doğa bir sanat eseri olarak görüldüğü zaman güzeldir.” Şeklinde ifade etmiştir.

İster doğa nesnesi olsun, ister sanat eseri olsun insanlarda estetik haz uyandıran objelere güzel denilmektedir.

 

GÜZELLİĞİN KAYNAĞI:

Güzellik değeri ile ilişkisi olan doğruluk, iyi, hoş ve yüce gibi değerler vardır. Bazı düşünürler güzelliğin kaynağını bunlarda aramıştır. Bu değerler estetik değerlerdir.

Doğruluk (Hakikat) ve Güzellik:

Güzellik estetikle ilgili bir kavramdır. Doğruluk ise bilginin (önermenin) içeriği ile ilgili bir kavramdır. Güzellik duyulara seslendiği halde doğruluk akılla anlaşılır.

Platon’a göre güzellik ve doğruluk aynıdır. Mutlak doğrular olan idealar aynı zamanda güzeldirler. İdealar doğruluğun kendileridir. Platon “Gerçek ve doğru olan bir şeyden daha güzel ne olabilir” anlayışını ortaya koyar.

Kant güzellik ve doğruluğun hiçbir ilişkisinin bulunmadığını savunur. Ona göre doğruluk bilgiyle, akılla ilgili bir önermedir. Doğru olan bir şey bize estetik haz veremez. Örneğin “su 100 derecede kaynar” önermesi doğrudur ancak estetik değeri yoktur. Öte yandan bir sanat eserinin doğru olması söz konusu değildir.

Güzellik ve İyilik:

Estetikte güzellik ve iyilik uzun süre özdeş gibi görünmüştür. Platon güzel ile iyinin aynı şey olduğunu söylemiştir. Kant’a göre güzellik ve iyilik farklı şeylerdir. Güzele duyulan hoşlanma duygulara dayanırken, iyiye duyulan hoşlanma akla dayanır. Güzellik hiçbir ilgi olmadan da hoşa gidebilir İyi de ise kavrama olmadan yargıya varılamaz. Güzellik algılanır, iyilik kavranır.

Güzellik ve Yücelik:

Aristo’ya göre güzellik yücede farklıdır. Güzellik sınırlı bir obje ile ilgilidir. Yücelik ise sınırsızlık ve sonsuzluktan gelir. Kant’a göre güzellik hoş duygular uyandırırken, yücelikte saygı ve hayranlık vardır. Kant’a göre iki tür yüce vardır:

-Matematiksel yüce: Bir denizin sınırsızlığı ya da matematiğin mükemmelliği.

-Dinamik yüce: Kavranamayan bir büyüklük biçiminde kendini gösterir. Kopan fırtınalar, kabarmış ve dalgalı deniz gibi. Yani ölçüleri aşan büyük bir kuvvet olarak kendini gösterir.

Yüce, insanı aşan bir büyüklük ve sınırsızlıktır. İnsana ezilmişlik duygusu verir.

Güzel ise şekil yönünden belirli ve sınırlıdır. Güzel insana haz ve canlılık verir.

 

SANAT ESERİNİN NİTELİKLERİ:

Sanat eserinin konusu estetik gerçekliktir.

Estetik gerçeklik:Estetik obje, estetik suje, estetik değer, estetik yargı unsurlarından oluşur.

Estetik Suje: Sanat eserini algılayan, kavrayan ve ondan estetik heyecan duyan insandır. Yani sanat eserinin değerini fark eden, …

Estetik Obje:Estetik sujenin kendisine yöneldiği sanat eseridir.

Estetik Değer: Bir sanat eseri karşısında sujenin ortaya koyduğu değer estetik değerdir. Yani güzel değeridir.

Sanat eserinin duyusal değeri, sanat eserine yönelen insan haz duymasıyla ortaya çıkar.

-Estetik yargı: Estetik değerler,estetik yargılar halinde ortaya koyulur.Örneğin bir sergide beğenilen bir tablonun karşısındaki insan estetik sujedir.Tablo ise estetik objedir. “Bu tablo güzeldir.” İfadesi estetik yargıdır.Bu yargıdaki “güzel” değeri estetik değerdir.

-Sanat eseri tektir. Çünkü onu yaratan sanatçı, yaratma sırasındaki duygularını yalnız bir kez yaşayabilir ve ifade edebilir. Örneğin M.Akif İstiklal Marşını bir kez daha yazamayacağını söylemiştir.

-Sanat eseri sanatçılardan izler taşır. Mesela Reşat Nuri Güntekin “Çalıkuşu” eserini başka bir sanatçı aynı şekilde yazamaz.

-Sanat eseri özgündür. Sanatçı, eserini yaparken duygularını, düşüncelerini ve kendi sanat anlayışını eserlerine yansıtır.

-Sanat eserinin kendiliğinden bir değeri vardır. Mesela bir heykelin değeri konulduğu alana uygun olduğu için değildir, ifade ettiği toplum kültürüyle ilgili ve kendine özgüdür.

 

SANATA VE SANATÇIYA  ETKİ EDEN UNSURLAR:

Bir çağın sanatını iyi değerlendirebilmek için o çağın toplumsal koşullarını, düşünce akımlarını, dinsel, ahlaki ve siyasi özelliklerini bilmek gerekir. Çünkü sanat bir toplumun ortak duygu ve düşüncelerinin ortak zevkinin ifadesidir. Bu duygu ve düşüncelerden etkilenerek bunları kendi potasında eriterek yansıtan kişi ise sanatçıdır.

Sanatçı ve sanat üzerinde toplum özellikle dil, din, çevre, kültür gibi unsurlarıyla etkilidir. Bunun dışında yetenek, sezgi, duygu gibi kişisel etkenler de sanat üzerinde etkili olmaktadır.

Sanatta dille sağlanan iletişim önemlidir. Sanatçı bir duyguyu, bir düşünceyi iletebildiği ölçüde sanatçıdır. Bu yüzden dil, sanatın can damarlarından biridir.

Sanat ve sanatçı üzerinde tarih boyunca dinin de etkili olduğu görülmektedir.

En eski çağlardan beri iklim, ısı, toprak, yer şekilleri, bitkiler, hayvanlar, mevsim değişmeleri, depremler gibi doğa olayları insan yaşamını dolayısıyla da sanatı etkilemiştir.

Toplumsal çevre de özellikle kültür aracılığıyla sanatı ve sanatçıyı etkiler. Çünkü insan ve toplum birlikte sürekli olarak değişir. Toplumsal olaylar, sanatın alt yapısını oluşturur. Onlar olmadan sanat eserini anlamak imkânsızdır.

Sanatsal yaratmada yeteneğin belirli bir ağırlığı vardır.

Sanat, alışılmışın dışına çıkıldığı yerde başlar. Sanatçının özgünü arayışı, alışılmışın dışına çıkma deneyimini gerekli kılar.

 

ORTAK ESTETİK YARGILAR VAR MIDIR?

İnsanın bir sanat eseri karşısında “bu güzeldir” “bu güzel değildir” gibi beğeniye dayalı verdiği yargılara estetik yargı denir.

Ortak estetik yargılar var mıdır sorusuna iki farklı cevap verilmektedir.

1. Ortak Estetik Yargılarının Varlığını Reddedenler: Bunlara göre estetik yargıların insanlara göre değiştiğini, insanın iç dünyasının ve ruhsal yapısının bu yargıları belirlediğini her insanda değişiklik gösteren bu yargıların ortaklaşa var olamayacağını söylemişlerdir. En önemli temsilcileri İtalyan Benedetto Croce’dir. Croce’a göre sanatçı çevreden aldığı izlenimleri kendi içinde bir senteze ulaştırır ve ifade eder. Bu ifade sanatçının ruhunda bir kez ortaya çıkar. Sanatçı boya, sözcük gibi araçlarla iç dünyasını dışa yansıtır. Dışa yansıtılan bu güzellik karşısında bireylerin estetik yargıları fa farklılık gösterir. Bireylerde sanatçının eserinden kendi ruhsal yapılarına göre farklı izlenimler alırlar. Bu nedenle ortak estetik yargılarından söz edilemez.

2. Ortak Estetik Yargılarının Varlığını Kabul Edenler: Bu görüşün öncüsü Aristotales’tir. Aristo’ya göre estetik yargılarda da herkesin ortaklaşa kabul edebileceği, doğru olan orta bir yol vardır. Bu yol orantıyı ve belli bir büyüklüğü gösteren matematiksel düzendir. Bu nitelikleri taşıyan sanat eseri için herkes aynı estetik yargıda bulunur.

Ancak bu yaklaşımın en önemli temsilcisi Immanuel Kant’tır. Kant’a göre “bu tablo güzeldir” yargısına varan insan, herkesin bu yargıyı paylaşmasını ister. Çünkü bu duygu, bu yargıyı ifade eden insanın özel bir duygusu değil, herkeste bulunan ortak bir duygudur. Ortak estetik duygu adını alan bu duyguyu doğuştan getiririz. Bu duygu apriori(deney öncesi)dir. Ortak estetik duygu nedeniyle herkes aynı estetik yargıya ulaşır.


Ekleyen : dersimiz.com