Divan Edebiyatında Nazım Türleri-2

DİVAN EDEBİYATINDA NAZIM TÜRLERİ-2

16. SÛRNAME:Sözlükte, sûr; "düğün, ziyafet, şenlik; nâme de mektup, risale, kitap" anlamlarına gelmektedir. Terim olarak, pâdişâhların erkek çocuklarının (şehzadelerin) Sûr-ı Hıtân denilen sünnet düğünlerini; kızlarının veya kız kardeşlerinin Sûr-ı Ârûs, Sûr-ı Velîme, Sûr-ı Cihaz" adı verilen evlenme düğünlerini; "Veladet-i Hümâyûn" denilen pâdişâh ve şehzadelerin doğumları vesilesiyle yapılan eğlence ve şenliklerini anlatan manzum veya mensur eserlere sûrnâme adı verilir. Manzum sûrnâmeler, genellikle mesnevî nazım şekli ile yazılmıştır. Başlangıcındaki nesib bölümünde aynı konuları ele aldığı için suriyye veya sûr-name olarak adlandırılan kasideler de bulunmaktadır.
16. yüzyıldan itibaren bir tür olarak karşımıza çıkan bu eserlerde dönemin zihniyeti hakkında diğer bir ifadeyle eğlence anlayışı, yapılan gösteriler, yarışmalar, folklorik gelenekler, devlet ileri gelenlerinin takdim ettiği hediyeler, çalıp söylenilen musiki parçaları, musikî aletleri, ziyafetler, giyim kuşam, kap-kacak, yiyecek ve içecekler hakkında bize ayrıntılı bilgi vermektedir.
İlk müstakil sûrnâme Gelibolulu Âlî'nin "Câmi'u'l-Buhûr Der-Mecâlis-i Sûr" adlı mesnevîsidir. ilk sûriyye de Hayalî Bey'in "Kasîde Der-Sûr-ı ibrahim Paşa" başlığını taşıyan kasîdesidir. Cevrî, Figânî, Nev'î, Yahya Bey de sûriyye kasîdeleri yazan şairler arasındadır.
Manzum sûrnâme yazan şairler: Gelibolulu Âlî, Nâbî, Es'ad, Hızır, Tahsin.
Mensur sûrnâme yazanlar (müellifi belli olanlar): Abdî, Haşmet, Hazîn, İntizâmî, Lebîb, Nâbî, Vehbî'dir.
Vehbi: (Sûr-name-i Vehbi)
Hazin:  (Sûr-name-i Hazin)


17.  FIKIH: "Bilmek, şuurla kavramak" anlamına gelen fıkıh kelimesi, islami literatürde islam hukuku anlamında kullanılmaktadır. Kur'an, hadis, kıyas ve müctehidlerin fetvalarına göre düzenlenen fıkıh; ibadet, ahlak, milletlerarası ilişkilerden ticari faaliyetlere kadar hayatın her yönünü düzenleyen bir hukuktur. Anadolu sahasının ilk manzum fıkıh kitabı, Gülşehri'nin Kudûrî tercümesi olarak bilinir.
Bu alanda Devletoğlu Yusuf'un Vikaye adıyla bilinen 7000 beyte yakın mesnevi biçiminde bir eseri vardır.


18.  PENDNAME: Pend-name ise insanlara öğüt vermek amacıyla yazılmış manzum ve mensur eserlere denmektedir. Pendnamelerin en meşhuru Feridüddin Attar'ın Pendname'sidir. Bu eserin Türkçeye manzum, mensur birçok çevirisi yapılmıştır. Güvahi'nin 1527'de kaleme aldığı 2133 beyitlik manzum Pend-name'de Attar'ın etkisi pek görülmemektedir. Pendname türü kaside, gazel, terci-i bend, mesnevi nazım şekilleriyle kaleme alınmıştır.


19. OSMANLI TARİHLERİ:Tevârîh-i Âl-i Osman adıyla bilinen manzum tarih kitapları yazılmıştır. Bu alanda elimize ulaşan ilk manzum eser Ahmedi (1334/5-1412 )'nin iskendername (1390) adlı mesnevisi içerisinde yer alan manzum Osmanlı Tarihi'dir. II. Bayezid devri şair ve tarihçilerinden Kemal'in Selatinname adlı manzum bir Osmanlı tarihi vardır. 3029 beyitten oluşan bu eser, Osmanlının kuruluşundan 1490 yılına kadar geçen olayları konu edinir.


20. GAZAVATNAME:Orduların seferlerini, savaşlarını, zaferlerini, fetihlerini anlatan eserlerdir. Gazaları anlatan eserlere gazavatname, zaferleri anlatanlara zafername, fetihleri anlatanlara fetihname de denebilir. Süzi Çelebi (Ö. 1524)'nin mesnevi biçiminde yazdığı Mihaloğlu Ali Bey'in Gazavatnamesi bu türe örnek gösterilebilir.


21.  KISÂS-I ENBİYA:Peygamberlerin hayatlarını anlatan eserlere Kısas-ı Enbiya ya da Kısasü'l-Enbiya denmektedir. Bazıları uzun mesnevi biçiminde kaleme alınırken bazıları kaside, gazel biçiminde yazılmıştır. Bazı mesnevilerde peygamberlerle birlikte dört halifenin hayatları da anlatılır. Abdülvasi Çelebi (O. 1415?)'nin mesnevi biçiminde yazdığı Halilname'si, Hz. ibrahim ve oğlu İsmail Peygamberi konu almaktadır.


22.  MENAKIBNAME:Tarihe mal olmuş kişilerin etrafında oluşan hikâyeler anlamına gelir. İslamiyet'in Türkler arasında yayılmasından itibaren din büyüklerinin hayatları, kahramanlık gösteren alp-erenler etrafında hikâyeler oluşmaya başladı. Başlangıçta sözlü kültürde yaşayan bu anlatılar, halk muhayyilesinin kattığı olağanüstülüklerle zaman zaman destanlara yaklaştı. Satuk Buğra Han, Battal Gazi, Danişmend Gazi gibi savaşlarda kahramanlık gösterenlerin tarihî ve dinî kişilikleri etrafında oluşan menkıbeler zamanla destanlaştı. Yine Ahmed Yesevi, Mevlana, Hacı Bektaş-ı Veli, Yunus Emre, Akşemseddin gibi dinî - tasavvufi yönü ön planda tutulan zatların hayatlarını, kerametlerini ve üstünlüklerini konu alan menkıbelerde yazılmıştır. Eyyübi'nin mesnevi biçimindeki Menakıb-ı Sultan Süleyman'ı buna örnek verilebilir.


23.  SEYAHATNAME:Gezilip görülen yerlerle ilgili yazılardan oluşan seyahatnamelerin çoğu mensur olmakla birlikte manzum örneklerine de rastlanmaktadır. Mensur olanların aralarında da manzum parçalar yer almaktadır. Keçecizade İzzet Molla (1786-1824)'nın sürgün olarak gönderildiği Keşan yolculuğunun anlatıldığı Mihnet-i Keşan, mesnevi tarzında bir seyahatname örneğidir.


24.  ŞU'ARA TEZKİRESİ:Şairlerin hayatlarının anlatılıp kısa da olsa onların eserlerinden örneklerin verildiği şuara tezkireleri manzum ve mensur olarak yazılmışlardır. Manzum yazılanlar arasında en önemlisi Güfti (Ö. 1677)'nin Teşrifatu'ş-Şuara'sıdır. Tarihî şahsiyetlerin hayatlarını anlatan başka eserler de vardır. Osmanlı Devleti'nin kuruluşundan Fatih dönemine kadar yaşamış sultanlar, şehzadeler, vezirler, şeyhler ve şairlerin hayatlarını konu edinen Mümin-zade Hasib (Ö. 1752 )'in Silkü'l-Le'al-i Al-i Osman isimli eseri de bunlar arasında sayılabilir.


25.  LÜGAT:Genellikle mesnevi biçiminde kaleme alınan manzum sözlükler, ders kitabı olarak medreselerde okutulmuştur. Manzum sözlüklerin içinde kelimeler, edebiyat ve aruz bilgilerine yer verilir. Arapçadan Fars-çaya yapılan örneklerinden hareketle Anadolu'da Farsça-Türkçe sözlükler hazırlanmıştır. 15. yüzyıldan itibaren Anadolu'da görmeye başladığımız manzum veya mensur sözlüklerden bazıları şunlardır:
Sünbül-zade Vehbi (Ö. 1809-10): Tuhbe-i Vehbî
Şahidî İbrahim Dede: Lügat-ı Şahidi
Tuhfe-i Remzi (316 beyitten oluşur.)
Sözlükler, dönemin manzum, mensur eserlerinde adet olduğu gibi "hamdele" ve "salvele" ile başlayan bir dibace, sözlük kısmı ve hatime adı verilen sonuç bölümünden oluşur.


26.  LÛGAZ: Herhangi bir nesnenin ya da varlığın özellikleri anlatılarak yazılan  manzum bilmecedir. Muamma ile birlikte çok kullanılan bir söz oyunudur.  Muamma'dan farkı konusunun daha geniş olmasıdır. Çoğunlukla soru biçiminde  düzenlenir. En önemli özelliği içinde çözüme ilişkin ipuçlarının bulunmasıdır.  Divanların son bölümlerine konur. Eğlendirici ve öğretici olanların yanısıra  öğretici ve dinsel lugazlar da vardır. Lugazlar yazarlarının imzasını  taşıdığından halk edebiyatındaki bilmeceden ayrılır. Bütün lugazlar, "Bir acayip nesne gördüm", "Ol nedir kimdir" ya da "Nedir ol kim" gibi kalıplaşmış sözlerle başlar.


27.  MUAMMA:Muamma "gizlenmiş, saklanmış" anlamına gelir. Divan edebiyatında isimler üzerine düzenlenen manzum bilmecelerdendir. Başlangıçta Allah'ın doksan dokuz ismi (Esmâ-yı Hüsnâ) üzerine düzenlenen muammalar, sonradan insan isimleri için de yazılmaya başlandı. Lugazdan farkı, sadece isimlerle ilgili olarak düzenlenmesidir. Genellikle divanların sonlarında yer alır. Edirneli Emri'nin çok sayıda muamması vardır. Fuzûlî'nin Farsça Muamma Risalesi isimli bir eseri vardır.
"Dedemin beline sokduk bir düdük
Ana bir velinün adidur didük"


28 KIYAFETNAME:İnsanların dış görünüşlerinden, onların karakterleriyle ilgili bilgiler çıkarmayı amaç edinen eserlere kıyafetname denir. Vücut organlarından ya da vücudun dış görünüşünden kişinin karakteri belirlenmeye çalışılır. Türk edebiyatının en meşhur kıyafetnameleri Hamdullah Hamdi (1449-1503)'nin Kıyafetname adlı mesnevisi ile Erzurumlu İbrahim Hakkı (1703-1780)'nın Marifetname adlı eseridir.


29. MEKTUP:Şairlerin birbirlerine ya da dostlarına yazdıkları manzum mektuplardır. Mektuplarda, şuara tezkirelerinde geçmeyen daha özel bilgilere rastlamak mümkündür. Şairin yaşadığı çevre, şair arkadaşları ve dostları dolaylı yollardan da olsa mektuplarında gün ışığına çıkmaktadır.


30. FALNAME:Falın her bir çeşidine göre düzenlenen manzum veya mensur kitaplara verilen isimdir. Yıldızname, tefe'ülname, hurşîdname, ihtilacname, kıyafetname, kehanetname adlarıyla da bilinir. İlm-i tefe'ül denilen fal ilmi, İslamiyet'ten önce ve sonra değişik şekillerde günümüze kadar gelmiştir.
Ömer Rüşeni Dede'nin Miskinnamesi, Cem Sultan'ın Fal-ı Reyhan'ı Zaifi'nin Fal-ı Murgan'ı ile Hamdullah Hamdi ve Erzurumlu İbrahim Hakkı'nın Kıyafetnameleri bu türün önemli eserleridir.
Zaifi'nin kuş isimlerine dayanarak hazırladığı açıklama ve bitiş beyitlerinin arasında elli dokuz murabbalık Fal-ı Murgan adlı eseri önemlidir.


31. MAHLASNAME:Bir şairin şiirde kullanıldığı isim olarak tanımlayabileceğimiz mahlas, ya şairin kendisi tarafından benimsenir ya da bir usta şair tarafından kendisine verilirdi. Usta bir şair, genç bir şaire mahlas verecekse, bu durumu yazdığı bir şiirle duyururdu. Bu amaçla yazılmış şiirlere mahlasname adı verilir. Şeyh Es'ad Galip Efendi'ye Hoca Neş'et tarafından yazılan mahlasname bu türe örnek verilebilir. Dîvan edebiyatında Şeyhi'den itibaren mahlas alma geleneğinin oluştuğu tahmin ediliyor. Bazı şairler kendi isimlerini mahlas olarak da kullanmışlardır. Bazı şairlerse asıl isimleriyle alakası olmayan bir ismi mahlas olarak almışlardır. Fuzûlî, kimse tarafından beğenilip kullanılmayan bir ismi seçmeye özen göstermiştir. Mahlas kullanma geleneğini çağımızda sürdüren şairler de vardır.


32. DARİYE: Divan şiirinde ev ile ilgili kasidelere dariye adı verilir. Divan  şairlerinin caize (armağan alma) amacıyla ortaya çıkan fırsatçılıkları sonucu  gelişmiş bir türdür. Bazıları gazel tarzında da yazılmıştır. Yeni yaptırılan  köşk, saray, yalı benzeri binalar için yazılır. Şair eserden çok az bahseder hemen yaptıranı övmeye geçer. Binalar için hazırlanan kitabeler de bir tür dariye sayılır.


33. RAHŞİYE: Atlar için yazılmış kaside. Nesib bölümünde atlar övülür. Nefi'nin IV. Murat'ın atlarını övdüğü rahşiyesi meşhurdur.


34. HİLYE: Hazreti Muhammed'in fiziksel ve kişisel özellikleriyle örnek davranışlarını konu alan eserlere "hilye" denir. Zamanla hilye'nin kapsamı genişlemiş halifeler için de hilyeler yazılmıştır. Divan edebiyatında bu türün ilk örneği Hakani'nin, Hilye-i Hakani'sidir. Zamanla hilyelerin levhalara hattatlar tarafından yazılması geleneği de ortaya çıkmıştır.


Ekleyen : Emir Dereli