Garip Akımı (Birinci Yeni)

GARİP AKIMI (BİRİNCİ YENİ)
 
Temsilcileri: Orhan Veli Kanık, Melih Cevdet Anday, Oktay Rıfat. Bu şairler, 1941 yılında birlikte yayımladıkları "Garip" adlı şiir kitabı ile yeni bir çığır açtılar. Bu çığıra "Garip Akımı (Birinci Yeni)"; şairlerine de "Garipçiler" denir. 
Ahenk: Ölçü ve kafiyeye karşı çıktılar. Serbest (ölçüsüz) şiiri savundular. 
Not: "Bugünkü insan ölçüyle kafiyenin kullanılışında bir tutku, estetik, bir güzellik, heyecan bulamayacaktır." Orhan Veli
İmge: Edebi sanatların şiiri sığlaştırdığını, anlam bakımından zayıflattığını savundular. Sanatsız, süssüz, yalın söylemeye önem verdiler.
Garip Yazısından: Lâfız (söz) ve mâna sanatları çok kere zekânın tabiat üzerindeki değiştirici, tahrip edici hassalarından (özelliklerinden) istifade eder. Bilgisini, terbiyesini geçmiş asırlara borçlu olan insan için bundan daha tabiî bir şey yoktur. Teşbih (benzetme), eşyayı olduğundan başka türlü görmek zorudur. Bunu yapan insan acayip karşılanmaz, kendine hiçbir gayri tabiilik (olağandışılık) isnat etmez (yüklemez). Halbuki teşbihle istiâreden (eğretilemeden) kaçan, gördüğünü herkesin kullandığı kelimelerle anlatan adamı bugünün münevveri garip telâkki etmektedir. Hatâsı, muhtelif sapıtmalarla gelinmiş bir şiir anlayışını kendine çıkış noktası yapmasıdır. Yazının peyda olduğu (ortaya çıktığı) günden beri yüz binlerce şair gelmiş, her biri binlerce teşbih yapmış. Hayran olduğumuz insanlar bunlara birkaç tane daha ilâve etmekle acaba edebiyata ne kazandıracaklar? Teşbih, istiâre, mübalâğa (abartma) ve bunların bir araya gelmesinden meydana çıkacak bir hayal zenginliği, ümit ederim ki, tarihin aç güzünü artık doyurmuştur.
Edebi Akım: Batı ve Türk edebiyatındaki hiçbir akıma bağlı olmadıklarını açıkladılar. Ama sürrealist (gerçeküstücülük) akımının etkisinde kaldılar.
Etkilenenler: Bedri Rahmi Eyüboğlu, Necati Cumalı, Nahit Ulvi Akgün 
Konu: Garipçiler her çeşit konuyu şiire kattılar. En çok, silik insanları, halkın günlük yaşayışını, nefsi arzuları, yaşama sevincini ve çocukluğa dönüşü işlediler. 
Not: Onların şiirlerinde günlük hayatın yansımaları, inanç bunalımları görülür.  
Hayata Bakış ve Felsefe: Garipçilerde fizikötesi temalar, ebediyet özlemi veya öteler hasreti kalkmış; bunların yerine günlük hayatı, tenin bütün istekleriyle yaşamak tutkusu ve kendini içgüdülere bırakmak eğilimi almıştır. Orhan Veli'nin "Böcekler" şiirinde soyut tasalardan kaçarak vücudun arzularına teslim olmanın böcekçe mutluluğu belirtilmiştir:
Düşünme!
Arzu et sade
Bak, böcekler de öyle yapıyor.
O halde şiir, her yerde rastlanan, herkesin serüveni olabilen basit şeyleri anlatmalıdır. Yaşayışta ve yüzeyde bulduğuyla yetinmelidir, derinleşmek bir şeye yaramaz. Hiçbir şeyi umursamaz görünen bu ruh hâli, 1940 şiirini sarmıştır. Şiirin bir "gönül ve duygu işi" değil "kafa işi" olduğu savunulur. Gözle görünen, beş duyuyu tutuşturan somut tabiat ve hayat parçaları ele alınır. Orhan Veli'ye göre: "Şiirin bir mana sanatı olması, hiç de fikir sanatı olmasını gerektirmez. Şiirdeki mana resimdeki renk, musikideki ses gibi bir şeydir."
 
Kısa Bilgiler: 
-Şiirde her türlü kurala ve belirli kalıplara karşı çıkmışlardır.
-Şiirde ölçü, kafiye ve dörtlüğe karşı çıkmışlardır.
-Şiirde şairaneliği, mecazlı söyleyiş ve sanatları kabul etmediler.
-Süslü, sanatlı dile karşı çıkıp sade bir dil kullandılar.
-Şiirde o güne kadar işlenmedik konuları ele aldılar.
-Konuşma dili ile günlük sıradan konuları işlediler.
-İşledikleri konular günlük hayattan sıradan insanların problemleri, yaşama sevinci ve hayattaki bazı garipliklerdir.
-Halk deyişlerinden yararlanmışlar, toplumsal yergiye yer vermişlerdir.
 
Not: Yeni şiir alaycıdır. Şakaya ve nükteye çok yer verir. İç hayatı olmayan insan tipiyle, kök tutmuş sahte değerlerle, samimiyetsiz iddialarla, felsefeyle, aşırı duyarlıkla alay eder. Silik yaşamayı, büyük konulardan kaçmayı, küçük tasa ve sevinçleri şiirin başlıca temaları hâline getirir. Fizik ötesi veya soyut temalar yerine ekmek derdini, geçim sıkıntısını, günlük aşkları işler. Her gün yeniden doğmuş gibi dünyanın güzelliklerine hayran ve şaşırmış gözlerle bakmak, başını alıp gitmek, yalnızlık, tatminsizlik ve avarelik, çoğu şiirlerin konusudur.
 
SÜRREALİZM (Gerçeküstücülük)
Büyük Ölçüde Dr. Sigmund Freud'un (1856-1939) tez ve düşünceleri üzerine kurulan sürrealizm, XX yüzyıl içindeki en yaygın ve en uzun ömürlü sanat akımlarından birisidir.
Sürrealizmin malzemesi aklın ve iradenin dışında, kendiliğinden, otomatik olarak meydana çıkan ruhsal olaylar, bilinçaltından gelen çağrışımlar ve rüyalardır. Sürrealizm bu ruhsal olayları, oldukları gibi ve hiçbir müdahalede bulunmadan aktarmak amacındadır. Bu ilkelerin ışığında sürrealistler, başta realizm ve natüralizm olmak üzere pek çok akıma ve onların estetik görüşlerine karşı çıkmışlardır.
Bu akımda sanat eseri yazmak için kullanılan en önemli teknik Otomatik Yazı tekniğidir. Sürrealizmde sanat, akıl, mantık ve zekânın oynadığı bir hüner gösterme oyunu değil, şuuraltının aracısız ve engelsiz bir aktarımı; sanatçı da bir yaratıcı değil, iç beninin emirlerini kâğıda geçiren bir otomattır. Bu sebeple sanatı mantıkla izah etmeye kalkışmak mümkün değildir. Zaten mantık onu kavrayamaz.
Andre Breton, sürrealistlerin temel ilkelerinden biri durumundaki otomatik yazı hususunu şöyle açıklar: "Düşüncenizin kendi üzerinde toparlanmasına mümkün olduğu kadar elverişli olan bir yerde oturduktan sonra kâğıt, kalem getirin. Kendinizi elinizden gelen en pasif veya en alıcı duruma koyun. Kendi dehanızı, yeteneklerinizi ve başkalarınınkileri bir yana bırakın. Edebiyatın, insanı her şeye götüren hazin yollardan biri olduğunu içinizden geçirin. Önceden düşünülmüş hiçbir konu olmadan çabuk yazın, aklınızda tutamayacak ve yazdığınızı yeniden okumak isteğinde bulunmayacak kadar çabuk yazın. İlk cümle kendiliğinden gelecektir; her saniyede, dışarıya vurmaktan başka bir şey beklemeyen, bilinçli düşüncenize yabancı bir cümlenin bulunduğu muhakkaktır."
Otomatik yazıda noktalama işaretlerine, imlâ kurallarına lüzum olmadığı gibi, bunları kullanmaya kalkışmak tehlikelidir. Çünkü noktalama işaretleri ve imlâ kuralları, şuuraltının akışına, bu akışın devamına engel olacaktır. Buna rağmen şuuraltı akışı, herhangi bir sebepten kesintiye uğrayacak olursa, herhangi bir harf yazılır ve bu harfi takip edecek olan kelimelerin akışı beklenir. Otomatik yazının sonucu, hiçbir zaman aklın, estetik amaçların, ahlâkî değerlerin ve geleneğin denetimine tâbi tutulamaz.
 

Ekleyen : dersimiz.com